Sosyal Medya

Güncel

İSLAM BİRLİĞİ’Nİ MUTTAKİ ULEMA ÖNDERLİĞİNDE TESİS ETMEK - Doç.Dr. Fethi Güngör

“… Erdemi ve takvayı/ilahi sorumluluk bilincini geliştirmede birbirinizle yardımlaşın, kötülüğü ve düşmanlığı artırmada değil; Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: Ve unutmayın ki Allah’ın intikamı çetindir!” (Mâide, 5:2).



Mezhepler ve imamlarla ilgili muhalled eserleriyle alanında otorite olduÄŸu müsellem Prof.Dr. Muhammed Ebu Zehra’dan ‘Ä°slam BirliÄŸi’nin 14 asırlık tarihçesini özetleyen ilk bölümü geçen hafta paylaÅŸmıştık. Bu hafta üstadın “Ä°slam BirliÄŸi” adlı eserinden ittihad-ı Ä°slam’ın tercihe kalmış bir mesele olmayıp muttaki ulema önderliÄŸinde tesis edilmesi gereken kaçınılmaz bir vecibe olduÄŸuna dair bölümleri -eserin 60 yıl öncesinin ÅŸartlarında yayımlandığını hatırlatarak- özetle iktibas ediyoruz:

Ümmeti Birlik ve Beraberliğe Çağırmayı Kaçınılmaz Bir Vecibe Görmek

“Çağımız kelimenin tam anlamıyla Ä°slam’ın gariplik çağıdır. O halde bizden bir grubun çıkıp Ã¼mmeti birlik ve beraberliÄŸe çağırması ve insanları bunun için teÅŸvik etmesi kaçınılmaz bir vecibedir. EÄŸer hiç kimse bu sorumluluÄŸu üstlenmezse Ä°slam’ın izzeti ayaklar altına alınacak ve Müslümanlar tüm güçlerini yitireceklerdir. Ä°slam ümmetin önderleri olan sahabe (ra) her ne ile ıslah oldularsa onları takip eden bizler de ancak ve ancak onunla ıslah olabiliriz. Ãœmmet mazisinde sahip olduÄŸu güce ancak bu mazinin temelini oluÅŸturan sebeplere sarılarak yeniden kavuÅŸabilecektir. Aksi takdirde imanın bir kıldığı bu ümmet, tarihinin ilk günlerinden ders alarak muhtaç olduÄŸu gücü ortaya koymaz ve Müslümanları bir araya toplayan dininden destek almazsa, kaybettiÄŸi izzet ve ÅŸerefi yeniden kazanması mümkün deÄŸildir. Müslüman halklar bir araya gelip asla ayrılmayacakları ve hakkında ihtilafa düşmeyecekleri bu toparlayıcı mesele etrafında tek bir güce dönüştüklerinde, iÅŸte o vakit bu ortak hayali gerçekleÅŸecek bir zemin bulmuÅŸ olur. (s.43).

GeçmiÅŸte bu konuyu göz ardı etmiÅŸ olsak da ÅŸu an üzerimize düşen, gözlerimizi dört açmamız ve uyanık olmamızdır. Zira baÅŸta gösterdiÄŸimiz ihmalkârlık insan yiyen kurtların bizi bölge bölge, millet millet, taife taife parçalayıp yemelerine, bizimse insanlar arasında taksim edilmiÅŸ, üzerinde bazen ihtilaf dilen bazen de görüş birliÄŸine varılan bir ganimete dönüşmemize yol açmıştır! Bizler hiç baÅŸ kaldırmadan tamamen teslim olmuÅŸ halde onların yaptıklarını ve yapacaklarını gözlerken, düşmanlarımız bizim hakkımızda birbirleriyle istiÅŸare ediyorlar. Kılıçlarından çıkan kıvılcımları görüp onlarla ilk boynu vurulacak olanların bizler olduÄŸunu hesap etmezken onlar kılıçlarını keskinleÅŸtiriyorlar! (s.45).

Uyanmaya başlayan İslam dünyasındaki bölgesel ve yerel girişimler yeterli değilse de övgüye layıktır. İslam düşmanları, nüfuzlarının sonu olacağına ve sömürgelerini yok edeceğine dair öngörüleri nedeniyle bizlerin İslam masası etrafında bir araya gelmemize asla müsamaha göstermeyeceklerdir. O halde boyunduruktan kurtulana dek izlenecek tek yol, her bir bölgenin kendi topraklarında harekete geçmesidir. Eğer herkes kurtuluşa ererse işte o vakit izzet ve özgürlük üzere bir araya gelmek, dünya ve razı olunan din hakkında fikir yürütmek ve kıyamet gününe dek ölümsüz olan sesiyle bizlere seslenen hakkın çağrısına kulak vermek mümkün olur. (s.47).

Din KardeÅŸliÄŸi, Merhamet ve Sevgi Temelinde Bir Birlik Tesis Edebilmek

Gerçek ümmet fikri, ırkçılığın deÄŸil dinin gölgesinde yeÅŸerir. Çünkü ırkçılık daimî bir surette bir ırkın diÄŸerlerine karşı üstünlüğünü savunur! Ä°slam adına bir araya gelmek, çekiÅŸme üzerine deÄŸil de bu yüce dinin teÅŸvik ettiÄŸi umumi bir kardeÅŸlik ve merhamet içeren sevgi üzerine kurulu bir birlik düşüncesini ifade eder. Temeli Ä°slam dini olan bir birlikte, cinsiyetler ve renkler arasında hiçbir fark gözetmeyen gerçek adalet tesis edilir. (s.65).

Yücelik, soydan kaynaklanan bir niteliÄŸi temel almaksızın iyilik ve takva temelleri üzerinde yürütülen ve soyun yüceliÄŸini deÄŸil her insanın ortak hakkı olarak insan olmaktan doÄŸan deÄŸere saygıyı esas alan toplumlarda bulunur. Dinlerin saÄŸlam ilkeleri esas alındığında cemaatleri dinî temeller üzerinde bina etmek yeryüzündekiler arasında ortaya çıkan birbirini yok etme eÄŸilimini azaltmayı da hedefler. Her ne kadar tarih, din adına insanlar arasında gerçekleÅŸen savaÅŸları anlatıyor olsa da aslında bu, dinin özünden doÄŸan bir durum deÄŸildir. Bilakis yalnızca dini anlamadaki bir bozukluktan tezahür etmektedir. Zira din, hakikatlerini olması gerektiÄŸi gibi idrak edemeyen bazı kimselerin ruhlarında milliyetçilik veya ırkçılığa benzer bir ideolojiye dönüşür. Bu durumda ise savaÅŸ, din ve onun ilkelerinden deÄŸil din kılığına girmiÅŸ ırkçılıktan kaynaklanmış olur. Din ise bu günahtan berîdir. SavaÅŸ, dini hakikatlerin yanlış anlaşılmasından patlak vermiÅŸ ve böylece bu kimselerin ruhlarında din kılığındaki bir ırk taassubuna dönüşmüş ve aynı ÅŸahıslarca iyiliÄŸin anlamı ve erdemin deÄŸeri kendilerine has manalar kazanmış olabilir. Bu ise ehl-i Ä°slam’ın oluÅŸturduÄŸu bir topluluk deÄŸildir:

“… Erdemi ve takvayı/ilahi sorumluluk bilincini geliÅŸtirmede birbirinizle yardımlaşın, kötülüğü ve düşmanlığı artırmada deÄŸil; Allah’a karşı sorumluluÄŸunuzun bilincinde olun: Ve unutmayın ki Allah’ın intikamı çetindir!”

Ä°slam’da bir araya gelmenin manasına iÅŸaret eden bu deÄŸiÅŸtirilemez hakikatler ancak Ä°slam birliÄŸinde bulunur ki bunlar kesinlikle fanatiklik, ırkçılık, milliyetçilik ve bölgecilik gibi olguları içermemektedir. (s.67-69).

Allah’ı ‘Bir’leyen Ä°slam’ın ‘Ãœmmet BirliÄŸi’ni HedeflediÄŸine de Ä°man Etmek

Ä°slam Tevhid dini olduÄŸu gibi kapsamlı ve toparlayıcı bir birliÄŸin de dinidir. BirliÄŸin manası ise üç toparlayıcı durum içerisinde gerçekleÅŸir: Bunların ilki, her birimizin Ä°slam’ın hükmüyle kardeÅŸler olduÄŸumuz ve iman kardeÅŸliÄŸinin tüm milletler ve ırklardan daha üstün olduÄŸu yönünde bir duygu birliÄŸine varmamızdır. Son Nebi’nin (s) hicretten sonra hayata geçirdiÄŸi ilk teklifî hüküm bizzat kurduÄŸu sistemdeki Ä°slam kardeÅŸliÄŸidir. Nitekim o (s), muhacir ve ensarı birbirleriyle kardeÅŸler kıldığı gibi her iki fırkayı kendi içlerinde de birbirleriyle kardeÅŸ kılmıştır. Bu uygulamadan, toplumun her bir ferdinin kendilerini bir araya getiren ve gayrimüslimlerden ayıran Ä°slam kardeÅŸliÄŸini hissetmesi amaçlanmıştır. Bu kardeÅŸliÄŸe götüren sebeplerin günümüzde de sürmekte olduÄŸu hususunda görüş birliÄŸine varmamız gerekir. Dinimizin emirleri gereÄŸi inandığımız ve reddettiÄŸimiz hususlar ve bize yüklenen sorumluluklar bu kardeÅŸlik için yeterlidir. Modern çaÄŸlardaki Ä°slami diriliÅŸin kurucusu Cemaleddin Afgani bu hususta şöyle demiÅŸtir:

“Hakkın izzeti ve adaletin sırrı adına bana kulak verin; EÄŸer Müslümanlar içlerinden ilimleriyle amel eden âlimlerin gözetiminde inanmış oldukları itikat üzere kalsalar, ruhları birbirleriyle tanışır ve birlikleri kuvvetlenir…” (s.73).

Ä°kinci durum ise yaÅŸananlar karşısında duygu birliÄŸi kurmayı saÄŸlayan kültürel, dilsel ve sosyal bir birlik kurmaktır. Öyle ki her bir Müslüman olayları din kardeÅŸlerinin gözüyle okur. İçerisinde Ä°slam’ı yıkmaya yönelik bir niyet taşıyan her cepheye savaÅŸ açıp dinin deÄŸerlerini ve Müslümanların izzetini yücelten her giriÅŸim üzerinde görüş birliÄŸine varır. O halde, Ä°slam toplumu Ä°slam’ın dosdoÄŸru ilkeleri üzere kurulmalıdır.

Üçüncü duruma gelince; Müslüman bir bölge, din kardeÅŸlerinin yaÅŸadığı baÅŸka bir bölgeye ne ekonomik ne de silahlı bir savaÅŸ açabilir! Nitekim bu, her ÅŸekliyle Ä°slam’ın gücünü azaltmak ve Müslümanların durumunu zayıflatmak anlamına gelir. Ä°slam, Kur’an’ın diliyle bizlere Müslümanlardan iki grup birbirleriyle sürtüştüklerinde onlara nasihatte bulunmayı ve her bir Müslümanın din kardeÅŸinin ihtiyacını gidermesini emreder. (s.75).

“Åžu hâlde müminlerden iki gurup çarpışırsa, aralarını bulun; fakat bir taraf diÄŸerinin hakkına saldırırsa, siz de o haksız taraf ile Allah’ın emrine dönünceye kadar çarpışın; ama eÄŸer (saldırganlıktan) vazgeçerse, tarafların arasını adaletle ayırın ve (bunun için gerekirse) kendi hakkınızdan feragat edin: çünkü Allah (barış için) fedakârlık edenleri sever. Müminler sadece kardeÅŸtirler; öyleyse kardeÅŸlerinizin arasını düzeltin ve Allah’a karşı sorumlu davranın ki, O’nun merhametine mazhar olasınız!” (Hucurât, 49:9-10).

“Müslüman Müslümanın kardeÅŸidir, ona zulmetmez. Onu tehlikede yalnız başına bırakmaz, onu düşmana teslim etmez. Kim bir Müslüman kardeÅŸinin ihtiyacını giderirse, Allah da o kimsenin bir ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümanın sıkıntısını giderirse, Allah da kıyamet günü o kimsenin bir sıkıntısını giderir. Kim de bir Müslümanın ayıbını örterse, Allah da kıyamet günü o kimsenin bir ayıbını örter.” (Buhârî, Mezâlim 3 ve Ä°krâh 7; Müslim, Birr 58; Ebû Davud, Edeb 46; Tirmizî, Hudûd 3).

Müslümanlara Önderlik Edecek İlmî Bir Topluluk Oluşturabilmek

Müslümanlar arasında Ä°slami kültür birliÄŸinin saÄŸlanması için gerekli çalışmayı yapacak ilmî bir topluluÄŸa ihtiyaç bulunmaktadır. Her Ä°slami bölgeden mensupları bulunacak bu topluluk tüm Müslümanları mükemmel ÅŸekilde temsil eder. Bölünmenin sebeplerini araÅŸtıracak bu topluluk gayrimüslimler arasında Ä°slam’ın yayılması için de çaba sarf edecektir. Ä°slam’ın hakikatlerini açıklayan araÅŸtırmalar kaleme almak, bunları yeryüzünde kullanılan dillere tercüme etmek, dünyanın çeÅŸitli bölgelerinde yaÅŸayan Müslümanları Ä°slam’ın hükümleri konusunda bilgilendirmek ve bilinçlendirmek bu topluluÄŸun baÅŸlıca görevleri olacaktır. ÇoÄŸunluÄŸun ortaya koyduÄŸu hüküm tarafında ortak bir görüş benimseyecek olan bu topluluk farklı konularda uzmanlar da istihdam eder. ÇeÅŸitli komisyonlar oluÅŸturur ve öne çıkmış tüm Ä°slam beldelerinde incelemeler yapmak üzere ofisler kurar. Bu yolla iletiÅŸim ağını gerçekleÅŸtirir ve yeryüzünün her bir köşesindeki Ä°slami bölgeler arasında tanışıklığı saÄŸlamış olur… (133-137).

Ä°slami tanışıklığın belirli bir sisteme oturtulması, birliÄŸin saÄŸlanması adına kaçınılmaz bir görevdir. Nitekim, Müslümanlar hakkında tek dilekleri karışıklık ve bozulması olan kimseler, Ä°slami tanışıklığın gücünü anlamış ve Müslümanları birbirlerinin içinde bulundukları hallerden habersiz bırakmak için ellerinden geleni yapmışlardır. Tüm Ä°slam beldelerinde fizikî ve beÅŸerî zenginliklerimizi inceleyen merkezler kurulmalıdır. Müslümanlar sahip oldukları kaynakları fark edip bunları kullanmaya baÅŸladıklarında yeryüzünün medar-ı iftiharı bir güç haline gelirler. Bu güç karşısında düşmanlar titrer; her bir beyanlarının etkisiyle uykuları kaçar. Böylece Ä°slam ümmeti, kendisine karşı birleÅŸen düşmanlar ve güya yardımda bulunan sömürgeci güçler karşısında miskin muhtaçlar gibi boynu bükük ve çaresiz beklemekten kurtulmuÅŸ olur!… (s.145).

Ä°slam BirliÄŸini Kurmanın Zorunlu Bir Görev OlduÄŸunu Ä°drak Etmek

“Arzuladığımız Ä°slam BirliÄŸi ÅŸu deÄŸerler üzerinde kurulacaktır:

  1. Bu birlik, Müslümanları hak ve adaletle idare eden hiçbir yöneticinin otoritesine dokunmaz.

  2. Aynı surette Ä°slam beldelerinde belirli bir yönetim ÅŸeklini de zorunlu kılmaz. Hakkı ve adaleti saÄŸladığı ve Ä°slam’ın yüce deÄŸerlerini gerçekleÅŸtirdiÄŸi sürece her bölge kendi yönetim ÅŸeklini belirlemekte özgürdür.

  3. Ä°slami birliÄŸin manası, kendimizi kalbimizin derinliklerine uzanan sapasaÄŸlam baÄŸlar ile birbirimize baÄŸlı farz etmektir.

  4. Ä°slam, baÅŸka hiçbir ilah tanımaksızın yalnızca Allah’ı mabut olarak gören bir ‘tevhid dini’ olduÄŸu gibi tüm Müslümanları toparlayıp içine alan bir birlik ve beraberliÄŸin de dinidir.” (s.7).

“Dinin kesin bir surette farz kıldığı Ä°slami birliÄŸin kurulması zorunlu bir iÅŸtir. BirliÄŸin gerçekleÅŸmesinin karşısında duran ve bundan hoÅŸlanmayanlar ancak ve ancak kâfirler ya da onları dost kabul edenler olacaktır. Ä°slam ümmetinin çıkarları ancak birliÄŸin kurulması ile gerçekleÅŸebilir. Yeryüzünde varlığını ve gücünü kanıtlamış bir toplum olarak yaÅŸama hakkı yalnızca birlikle elde edilir. EÄŸer bu hakikati anlayamazsak toprağın altında olmamız üstünde olmamızdan çok daha hayırlı demektir. Düşmanlarımıza karşı ayaÄŸa dikilmemiz ve boÄŸazlarımızdaki sömürge zincirlerini söküp atmamız için gerekli güç artık elimizdedir. EÄŸer bu fırsatı deÄŸerlendiremezsek Allah’ın bizlere bahÅŸettiÄŸi nimetlere karşı nankörlük etmiÅŸ ve Ã¶zgürlüğü reddederek zillete razı olmuÅŸ, hattâ iman dairesinden çıkmış oluruz! Zira Allah (c) müminlerin vasıflarını kesin bir surette açıklar (s.205):

“Allah onları sever, onlar da Allah’ı; müminlere karşı alçakgönüllü, kâfirlere karşı onurlu davranırlar; Allah yolunda tüm çabalarını sergiler, kınayacak olanın kınamasından da korkmazlar…” (Mâide, 5:54).

“Muhammed Allah’ın Elçisi’dir ve onun safında olanlar, hakkı inkâr edenlere karşı kararlı ve tavizsiz, birbirlerine karşı ise Ã§ok merhametlidirler…” (Fetih, 48:29).

Allah’ım bize izzeti istemeyi ilham et, bizi izzet yolunda yürümeye ve onun zorluklarına katlanmaya muktedir kıl ve bizi insanlık için hayırlı bir ümmet eyle…” (s.207).

 

Kaynak:

Muhammed Ebu Zehra. (2016). Ä°slam BirliÄŸi (el-Vahdetu’l-Ä°slamiyye), çev. Rumeyse Gökbayrak Ömün, “Ä°ki Dil Bir Kitap” serisi içinde, Arapça-Türkçe, Ä°stanbul: Beyan Yayınları, s.43-145.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.